İnsan ada değildir, bütün de değildir tek başına. Anakaranın bir parçası, okyanusun bir damlasıdır. Bir kum tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa. Sanki kaybolan bir burunmuş, dostlarının ya da senin yurdunmuş gibi. Bir insanın ölümüyle eksilirim ben, çünkü bir parçasıyım insanlığın. İşte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını, çanlar senin için çalıyor...
Amerika’nın en ses getirmiş ve hala getiren Nobel ödüllü yazarlarından biri olan Hemingway’ın, başarılı bir savaş muhabiri olan aynı zamanda kendisini tek terk eden tek kadın olan eşi Martha Gellhorn’a hitaben yazdığı "Çanlar Kimin İçin Çalıyor" kitabından bir bölüm bu. Hemingway and Gellhorn filmi de işte bu sarsıcı, eğlenceli,olaylı, tutkulu ve hüzünlü ilişkiyi anlatıyor.
Film 2012 yapımı ve ben D Smart’ta yayınlanana kadar ne duydum ne de gördüm. Clive Owen oynuyor Hemingway’i ki hastasıyım; Nicole Kidman oynuyor Gallhorn’u ki oyunculuğuna bayılırım... Neyse, gördüm ve koltuğa gömüldüm.
Florida’da barda tanışırlar. O esnada Hemingway’ın başı bağlıdır. Umursamaz, birlikte İspanya iç Savaşı’na katılırlar. Aslında Gellhorn’un yüzyılın en iyisi olmasında Hemingway’ın etkisi çok büyük olur.
Durmak için en uygun zaman romanın en rahat ilerlediği zamandır.
Gazetecilik hatta muhabirlikle başladığı yazım hayatına pilotluk, boksörluk, balıkçılık da eklemiş olan Hemingway’ın hırsı, her işte son derece başarılı olmasını sağlamış.
Film, bu iki insanı yakından tanımak için iyi bir fırsat. Ayrıca, bir işte başarılı olmak için arkada nelerin bırakılabileceğini, nelerden fedakarlık verilebileceğini de görüyoruz. Hemingway hiç unutulmayacak. İnsanlık tarihinin geleceği kadar yaşayacak bir adam. Zaten O da bunun farkındaymış ki yazamamaya başladığı anda hayatına son vermiş.
Bir insan hayattan ne bekler?
Her sabah sizi yataktan kalkmaya teşvik eden şey nedir? Ya da gece oluncaya kadar bir daha yatay pozisyona dahi geçmemeye neden olan şey?
Hemingway’ınki yazmak idi. Yazamayınca da yaşamasının bir anlamı kalmadı. O kadar.
Filmde bazı sahnelerde kendisine sinir olduğum anlar oldu ama her daktilonun başına geçtiğinde hemen unuttum bu anları, silinip gittiler. Hatta şu an düşünüyorum neyine kızmıştım diye, bilmiyorum. İşte yazarlığı hayatına bu kadar baskın...
Filmi seyrederken oldukça keyif aldım. İki buçuk saat nasıl geçti hiç anlamadım. Nicole Kidman’ın da Clive Owen’ın da oyunculuğu her zamanki gibi müthişti. Gerçekte Gellhorn bu kadar güzel miydi bilmiyorum, resmine ulaşmaya çalışacağım ama filmde her sahnesinde mükemmeldi. Saçı başı dağınık, elleri kan içinde ve savaşın ortasındayken bile.İşte bu hallerde aşık oldu Hemingway de zaten kendisine ve olunmayacak gibi değildi.
Az da olsa güzel ve tempolu vakit geçirdiler ama ne kadar mutluydular? Hiç gibi. Zeki insanlarda ‘mutluluk' en az rastlanan şeydir demesi de boşuna değil zaten Hemingway’in.
Hayatından pek çok kadın geçmiş bu zeki adamın, aşkı, daktilosunun zehri olarak görmesi; ‘her tuş çığlıklar atarken nasıl yazabilirim?' demesi de hayatının ironisi olsa gerek...
Yorumlar