Yüksek konsantrasyon, geniş bir bakış açısı, sürat, sağlıklı ve kıvamında kas gücü, ekip ruhu, atiklik, hızlı düşünme, karşındaki gibi düşünme, gözlerle anlatma yeteneği, zirzopluk, bir o kadar da efendilik…
Neden bahsediyorum elbette anlamışsınızdır.
Basketbolcudan tabiî,
Bir tür sanatçıdan…
Herkes bilir, ben yaz aylarını sevmem ama ironik olarak yazın gelmesini iple çekerim.Çünkü maçlar başlar.
Daha en başında,hazırlık maçlarında,bizde hayat durur.
Bütün günlük program fikstüre göre ayarlanır.
Benim top-çember ilişkim lise yıllarıma dayanıyor.
Okulun takımında üç yıl, Sanyo’da bir yıl, üniversite birinci sınıfta bir yıl oynadım fakat arkadaşlarla yaptığım bir maç esnasında düşüp bilek kemiğimi kırdıktan sonra üniversite takımında oynamaya devam edemeyip, bırakmak zorunda kalmış eski bir basketbolcuyum. Hala düz yolda yürürken bile bileğim, kırılan noktadan kıvrılıp 2-3 gün topallamama sebep oluyor.
Ancak topa dokunamasam bile, ilgimden ve sevgimden hiç bir şey kaybetmemiş olmamın heyecanıyla bekliyorum turnuvaları.
Müthiş bir oyundur basketbol.
Antrenmanım var diyerek sapan saçma yaş günü partilerinden kaçmaktır.
Beyaz gölgeyi daha bir zevkle izlemiş olmaktır.
Önemli maçlar öncesi herkes kös kös derse girerken, salonda hazırlık maçları yapmaktır.
Şayet maç kazanılmışsa, bayrak töreninde müdürün yanında havalı havalı dikilmektir.
Hayal kurmaktır bengay kokularının içinde.
Nike air’dır.
Bazen ikilik, bazen üçlük atmaktır, bazen ise hayata vurulan smaçtır.
Kazanmaktır,kaybetmektir.
Mücadeledir.
Suratına dirsek yediğinde bunu umursamamak ve devam etmektir.
En güzeli geçmişe duyulan özlemdir basketbol…
Anlayacağınız ben turnuvaya kilitlendim, ortak ise malumunuz hala durmadan seyahat ediyor. Bu sıralar yazılarımızda aksama olursa bizi mazur görün.
Yapacak bir şey yok;
I love this game…
Comments