top of page
  • Yazarın fotoğrafıBiriz Aydinç öztüzemen

Kış Uykusu

Karakter ve durum sinemasında bir usta Nuri Bilge Ceylan. Muhteşem bir analizle muhteşem bir arka planda karşımıza çıktı yine Kış Uykusu ile. Yerimizden kalkmadan kıçımız uyuşana kadar, sonra düzelene sonra yine uyuşana kadar oturtmayı başardı bizi. Gizli bir emir gibi, o koltuktan kalkarsan öleceksin diyen bir katilin gözlerine bakar gibi baktık 3 saat ekrana. Ve kalkmasak da öldük. Bu dünya böyle, insanoğlu çiğ süt içmiş saçmalıklarıyla geçiştiremeyeceğimiz derecede yaralandık.

Yönetmenimiz aldı bizi ucu bucağı görünmeyen bir çukura fırlattı; sonra ne bir ip ne de yaşamımızı orada olsa geçirebileceğimiz su ekmek. Bu böyle olmaz demek istiyor insan, bir ışık görmek istiyor,yok!

Neyse, karakterlere göz atalım.Necla'dan başlayayım;

Necla çok iyi eğitim almış, muhtemelen entel bir tiple evlilik yapmış ancak kendine güvensizliği sebebiyle bu ilişkiyi yürütebilmeyi becerememiş( kıskançlık) kaçmış abisinin yanına gelmiş bir kadın. Eleştiri oklarını bir bir kendi dahil döndürüp saplamakta hiçbir kusur görmüyor etrafına. Acımasız eleştirinin bir işe yaramadığını en çok onun bilmesi gerektiğini bilmezmiş gibi dur durak bilmiyor. Gelmek istediği yere gelememiş olmanın, bir işe yaramamanın boşluklarını güncel sanatla doldurmaya çalışan bir loser.

İsmail. Nejat İşler. Sanki İşler'in karakterini İsmail oynuyor. Adam hep kendini oynuyor sanki. Fakir ama gururlu, evin asi genci. Parasız haliyle yuva kurmuş binlerce zavallı gençten biri. Filmin en kötü sahnesi para yakma sahnesini üstünde belki yıllarca taşıyacak olan karakter. Loser İsmail.

İmam ve terliği: Serhat Kılıç. Hayranlıkla izleten bir ustalık sergiledi kendisi. İmam, yüze gülen arkadan söven bir tip. Fakirliğin Allah'tan geldiğine inanan, ikiyüzlülükte Allah korkusu görmeyen tip. O da bir loser.


Suavi, sıkıntısız bir hayat geçirmiş, evlenmiş çocuğu olmuş, hayatta istediği her şeye sahip olmuş bir tip. İnzivaya çekilmiş ama kulüpler, toplantılar, sohbetler desen onda. Vicdan temizlemeye çalışacak bir şey yapmamış ama yardımlarla temizlediğini sanan bir loser.

Aydın, Aydın ve Aydın. NBC o kadar güzel ve hiç de uç olmayan bir karakteri ne güzel soktu gözümüze. Tüm diğer karakterleri de ona bağladı. Aydın olmazsa onlar da olmayacak gibi. Hayatı çözmüş, ununu elemiş duvara asmış Aydın. Tavşan kadar masum bir canlıyı hiç gözünü kırkmadan öldürecek nefretle dolmuş ama atı serbest bırakacak kadar da kibirli. Tavşan güçsüz, ezik, muhtaçken at öyle mi? Atlar güçlü, karakterli, sağlam ve mücadeleci hayvanlar. Kendine benzetiyor Aydın atı ve özgürlüğüne kavuşturuyor onu kendini kavuşturamasa da. Ezikleri ezmek istiyor, kokan ayakkabıları ayağının ucuyla itiverdiği gibi görmek istemiyor onları çevresinde. Muhattap dahi olmak istemiyor. Kibirin tavan yaptığı, aydın geçinen ama aslında kimsesiz, ukala, istediği hayata bir türlü kavuşamamış yazarlıkla oyalanan bir tip. Loser kere loser.

Aydın karakterine kan veren Haluk Bilginer gelmiş geçmiş Türk sinema ve tiyatrosunun en başarılı ismi olarak zaten sağlam olan yerine kalın urganlarla bağlanmayı başardı. Bu nasıl bir oyunculuktur! Bu nasıl bir aktarım, doğallık ve başarıdır! Kamera arkasında yönetmenin ince kalın uyarılarını bile önemsemeyecek olgunlukta ve olmuşlukta bir adam. Şapka çıkarttı, bir daha yanında o şapkayı kimse başına geçiremez artık bu rolüyle.

Nihal, hazır paranın tatlılığı ile ağırlığı altında ezilen klasik var yiyen bir kadın. Hiçbir şey yapmadan asalak gibi yaşarken bir de Aydın'ı eleştiriyor. Yaşadığı ezik hayatın sorumlusu Aydınmış gibi sıyrılmaya kalkıyor. Ama başka hamle yapmaya, içine ettiği hayatını değiştirmek için kımıldamaya da niyeti yok. Düzen bozulmasıncılardan. Hem ağlarım hem kalırımcı bir loser.


Nefis bir doğa içerisinde grift olmuş hayatlara dahil olduk 3 saat. Onların içini dışını gördük, kendimizi irdelesek bu kadar bilgi sahip olamayız. İşte sinemanın ve yönetmenin gücü. Ayrıntılar, detaylar, imamın kadın terliği, soba, çocuğun bakışı, Aydın'ın karda kayması( o asla tongaya gelmez aslında hissi) paraların yanması, Necla'nın gözlükleri...

Ve Necla ile Aydın'ın yüzleşmesi. Kış uykusuna yatalı yıllar olmuş ama bir türlü uyanmaya niyeti olmayan 2 kardeşin yüzleşmesi...Aciz, bahaneci, hayalleri kırılmış iki insan. Uykunun o muhteşem kaçışına sığınmış iki kaybeden. Yüzleşmekten aciz ama karşısındakinin zayıflıklarını görmekte üstün tipler.

Karakterler o kadar iyi bir analizle karşımıza çıkıyorlar ki yan komşumuzdan çok daha iyi tanıyoruz artık onları. Bu müthiş bir başarı. İnsan psikolojisi denilen o uçurumun ne kadar da bencil olduğunu, herkesin aslında kendini düşündüğü bir dünyada yaşadığımızın altını ne güzel de çiziyor.Her yapılan yardımda bile en azından egomuzu tatmin ettiğimiz gerçeğini zaten biliyorduk NBC'de gözümüze soktu. Ama keşke çözüm yolunu da söyleseydi; bu derinlikte bir insanın insanlığın kurtuluşu için çözümü de bulmasını bekliyoruz. Lars Von Trier, Haneke, Gaspar Noe'den beklediğimiz gibi ondan da bekliyoruz.

Bize Schubert eşliğinde, kıyamet gününe ne kadar kaldı ya dedirtecek ağırlıktaki bu muhteşem film için NBC'na teşekkürleri borç bilirim. Türk Sineması'nda devrim niteliği yaratan Üç Maymun ve Bir Zamanlar Anadolu'da filminden sonra (ki Mayıs Sıkıntısı'nın ağırlığı göz ardı edilmez) Kış Uykusu ezdi geçti, öldürdü bizi. Tüm umutlarımızı yerle bir etti.

Comments


bottom of page