Kafamda bir tuhaflık , o günden beri. Evet, kitap 3 ayrı zamanda 3 aynı mekanda başlayıp bitti ve her seferinde, kapattığımda kapağı kafamda bir tuhaflık hissi yarattı. Ve hala devam ediyor...
Orhan Pamuk'un başta bence Mevlut daha sonra Semiha, Vediha, Rayiha, Süleyman, Korkut diye giden karakter hikayesinde müthiş bir irdeleme var. İstanbul'un bu sefer farklı sokaklarını arka fon yapan Orhan Pamuk bana dedi ki: Hey, sen hani işe gidip gelirken o tepelere bakıp, yıkılsın şu gecekondular, bunlar da en güzel yerlere konmuş canım diyorsun ya yapma! Deme öyle!
Şu sıralar hangi kitabı okusam diyorsanız size şiddetle tavsiye edebileceğim bir kitap bu.
Baba modeli, ülkemizde insanların hayatını yönlendiren çok önemli bir kriter. Aslında çocuk yaşlardan başlayan babayı gözlemleme iki farklı açıdan etkiye yol açıyor.
Babam gibi olmak...
Babam gibi olmamak...
Şayet okul yıllarında çocuklar iyi yönlendirilebilirse ki -genellikle öğretmenleri tarafından- ve geniş açıda bir hayat görüşü sahibi olabiliyorlarsa kaderlerine razı olmayı seçmek yerine duygularının ve hayallerinin peşinden ne olursa olsun gitmeyi becerebiliyorlar. Burada azim ve hırs devreye giriyor. Ancak tam tersi, hırstan yoksun kaderci yapıdaki çocukların geleceği ise babalarına benziyor.
Romanda Mevlut için en büyük hedef babası gibi sokaklarda yoğurt ve boza satmak iken aslında hedefini biraz daha genişletip bir bozacı dükkanı açmayı planlıyor. Ve başarıyor da. Sonuç hüsran olsa da en azından deniyor. Yaptığı tüm işlerde dürüst olduğundan, sahtekarlıkla işi olmadığından ve elindekiyle yetinmesini bildiğinden hep yerinde sayıyor. Ne uzuyor ne kısalıyor.
Mevlut gibi ahlaklı, sermayesi ve eğitimi kıt kişilerin ortak özellikleri kaderde kesişiyor. Kaderleri bu. Başka sorgulamalara girmiyorlar bile.
Mevlut o kadar iyi ve saf ki, o gecekondular içinde, yıkıntılar arasında kalan diğer Mevlutları düşünerek tepelere bakış açınız değişiyor.
Bir de babası gibi asla olmak istemeyen bir grup var. Onun çektiği sıkıntıları çekmek istemeyen, daha iyi yerlere gelmek isteyen pek çok başarı öyküsü var. Bunların da ortak noktası öyle ya da böyle HIRS!
Orhan Pamuk Kafamda Bir Tuhaflık ile kentsel rekreasyonun özellikle İstanbul'da deli gibi yayıldığı, gökdelen inşaatlarının ve TOKİ'lerin şehri örümcek ağı gibi sardığı bu dönemde çok iyi bir konuya parmak basmış, nefis bir roman çıkarmış.
Kommentit