top of page
Yazarın fotoğrafıBiriz Aydinç öztüzemen

Kusur mu? Hata mı?

Birer piyon olduğumuz şu hayat denilen olguda, kimiz biz?

Benim çok sık sorduğum sorudur bu kendime. Dünyada kendi yerimi bulmak isterim. Hayat dediğimiz, oyalandıklarımız, ailemiz, her gün gidip geldiğimiz işlerimiz, para kazanmak uğruna sarf ettiğimiz zamanlar, bunu harcama yollarımız, aile olmak, yeni aile kurmak, çocuk sahibi olmak, giyinmek, yemek yemek, spor yapmak, gezmek, kör topal insanlarla iletişmek…

Beklentilerimiz, kaygılarımız, hayallerimiz, hayal kırıklıklarımız. Kendi yarattıklarımızın kölesiyiz hepimiz, başkalarının yarattıklarının kölesi isek daha da fena. Diğer canlılardan farkımız, maalesef ki düşünme yetimiz.


Hayatımızı yönlendiren tek bir şey var o da ‘karar vermek’


Tercih yapmak, yani vazgeçmektir...


Seçeneklerin arasından rasgele mi seçmeliyiz, yazı tura mı atmalıyız acaba, nedir bize aldığımız kararları aldırtan?


Aklımıza ilk geleni seçip, diğer seçenekleri sırayla denesek olmaz mı?


Zordur, yorucudur, kötü bir histir karar almak/vermek(arasındaki ironik zıtlık hep ilgimi çekmiştir)

Kal gelir, kanımızı dondurur karar anı. Hele ki zamanla yarışıyor isek panik oluruz, boş boş bakmaya başlarız etrafa, birileri gelir bir şeyler söyler, duymayız. Vites boştadır, saçımızla oynarız, olmaz, parmaklarımızı kütletiriz, uyuruz, uyanırız olmaz. Nedir bu kadar korkulan, onu da anlayamayız.


Çaresiz bir hal alır durum, sanki sadece bizim hissettiğimiz bir deprem oluyor, ortalık sallanıyor, binalar yıkılıyor ama sadece biz panik içerindeyiz diye düşünüp, neden deriz, Allahım neden bir karar vermek zorundayım?


Montaigne’in dediği gibi... "kusur korkusuyla hata işliyoruz..." çıkmazına gireriz.

"Kusur korkusuyla hata işliyoruz..."

Gerçekten kusurlarımdan mı korkuyorum? Yanlış bir karar mı alıyorum? Hangisi hata, hangisi kusur? Peki ya hata zannettiğimiz kusursa?


Öyle ya da böyle bir karar alırız en sonunda.


Kördüğüm çözülür, deprem durur, ortalık sakinler, yıkıntıların arasında sakince yürümeye başlarız, bir oh çekerek, gülümseyerek, sakinleşerek…


İşte artık bu kararı vermeyi becerdikten sonra daha önemli bir beceri vardır asıl; geriye bakmamayı bilmek… Tabii ki bu karar, mantık ve duygular arasında alınan bir karar değilse...

Tam rahatlamışken anlarız ki, yokuş sona ermemiştir, verdiğin kararı uygulamaya geçirmek, yolun en zorlu kısmıdır. Yorulmuşuzdur.

Kendimizden daha fazla nefret etmeden/ettirmeden, daha fazla üzülmeden/üzmeden devam ederiz yolumuza.

En güzeli de belki de en iyi verilen kararın bile gerektiğinde bozulabileceğini bilme özgürlüğüdür.


Son nefese kadar.


Olmadı, döneriz kararımızdan, aslanlar gibi bedelini de öderiz. En ağır olsa da bu bedel, başımız dik yürürüz hiç hayıflanmadan.


Hayat işte, zora koşmanın anlamı var mı?


Nasıl olsa oyun bitince, şah da piyon da aynı kutuya atılmıyor mu?


28/05/2010

Comments


bottom of page