Sevmediğiniz birinin gözünüzün içine içine bakmasına;
Sevdiğinizin gözlerden ırak olmasına;
ALDIRMIYORSAN…
En sevdiğiniz şarkıyı kulağınızın duymamasını;
En konforlu yerlerin, size hapis olmasını
UMURSAMIYORSAN…
Katliamlara üzülüyor ama şaşırmıyorsan;
Ölüp bittiğiniz şeyler kılını kıpırdatmıyorsa,
Ama her şeye rağmen, mutluysan halen…
Vay haline,
Alışmışın ne yazık ki sen de; geçmiş olsun...
"Alışmak mı?" diye sordu küçük prens. Tilki devam etti: "Evet. Örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. Diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. Sana ihtiyacım da yok. Aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. Bana ihtiyaç duymuyorsun. Ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak, sen benim için tek ve eşsiz olacaksın, ben de senin için."
"Beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. Senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. Ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. Ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. Şu ekin tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğday benim hiçbir işime yaramaz. Bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. Buna üzülüyorum. Ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. Altın renkli saçların var senin. Ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. Ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim."
Sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi. "Senden rica ediyorum. Lütfen beni evcilleştir!" dedi.
"Elbette" dedi küçük prens. "Ama pek fazla vaktim yok. Yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor."
"Sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin" dedi tilki. İnsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. Her şeyi dükkandan hazır alırlar. Ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. Eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!"
"ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
"Çok sabırlı olman gerekiyor. Önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. Ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. Sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. Ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin."
Ertesi gün küçük prens yine geldi.
"Her gün aynı saatte gelmelisin" dedi tilki. "Örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. Zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. Saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. Mutluluğun bedelini öğrenirim…"
Hatırlamışsınızdır, bu satırlar, dün (29 Haziran)doğumunun 110.yılı kutlanan Fransız romancı ve pilot Antoine Saint-Exupery’nin New York’ta yazdığı, en bilinen ve en mükemmeli olan Küçük Prens (Le Petit Prince) romanından.
Bu kitap,
Her yaşta okunması gereken bir kitap.
Hayata karşıdan baktırır,
İnsanın içine içine işler.
Çocuklara yazmıştır; onlar kolay anlar ama büyükler zor kavrar…
"Günaydın" dedi küçük prens.
"Günaydın" dedi satıcı. İnsanların susuzluğunu gidermek üzere hazırlanmış tabletler satardı. Haftada bir kez bu tabletlerden aldınız mı, o hafta hiç susamazdınız.
"Peki, bunları niçin satıyorsunuz?"
"Çünkü bu, insanlara çok vakit kazandırıyor. Uzmanlar bunun araştırmasını yaptılar. Haftada tam elli üç dakika kazanıyorsun."
"Peki, bu elli üç dakikada ne yapıyorlar?"
"Canları ne isterse."
"Eğer elli üç dakikam olsaydı," dedi küçük prens, "bir su pınarına doğru ağır ağır yürürdüm."
Hayatın anlamı, basit yaşam, huzur arayışları, mutluluk, insan olmak,kimlik bulmak yolunda piyasadaki türlü öğretilerin en kestirme yoludur Küçük Prens’i anlamak…
"İnsanlar"dedi küçük prens, "trenlerin içinde gidip geliyorlar ama ne aradıklarının farkında bile değiller. Bu yüzden de koşturup duruyorlar, sürekli başladıkları yere geri dönüyorlar..."
Ve ekledi; "boşu boşuna..."
Çocuk gözünden hayata bakmak açıların en safıdır, enlerin hepsidir…
"Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. Kaç yaşında, derler, kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor? Bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.
Deseniz ki: "kırmızı kiremitli, güzel bir ev gördüm. Pencerelerde saksılar, çatısında kumrular vardı". Bir türlü gözlerinin önüne getiremezler bu evi. Ama "yüz bin liralık bir ev gördüm" deyin, bakın nasıl; "aman ne güzel ev" diye haykıracaklardır."
Başucu kitaplarının yavrusu ama anasıdır Küçük Prens,
Okumuşunuzdur, bir daha okuyun, ezberleyinceye kadar okuyun...
Comments