İnsanlık ortaçağa dönüş yapalı çok oluyor. Hani bir Cicero bile yok ortalıkta. Roma Kısa Film Festivalinde aldığım ödülün keyfini çıkarıyordum. Hep birlikte seviniyoruz, telefonlara yetişemiyorum, mesajlar, yorumlar... Mutlu kapıyorum gözlerimi, hemen uyuyakalıyorum. Sonra sabah altıda uyanıyorum, genelde olduğu gibi, ama bir şey dürtüyor beni, bir şeyler oluyor ama ne?
Telefona sarılıyorum, bir bakıyorum ki füzeler atılmış, hava saldırıları düzenleniyor, aşağıda çocuklar ölüyor. Ateşlere bakarak dans eden insan müsveddeleri görüyorum. Nutkum tutuluyor. Sevincim kursağımda kalıyor. Yutsam, çok büyük, yutulmuyor, dışarı atmaya çalışsam vicdanım dur diyor. Gerçi hep yaşadığımız şeyler. Öyle yaşamaya çalışıyoruz. Çünkü nefes istiyorsun, gerçeklerden kaçış değil ama bir müddet görmezden gelerek yaşamaya başlıyorsun. Sanatın iyileştiriciliği en iyi merhem oluyor yaralarımıza.
Yazayım en iyisi diyorum, ne kadar işe yarayacaksa? Artık, aslında yukarıdaki karenin üzerine ne konuşulur ki? O çocukların yaşam hakkı mı? En temelinde insan hakları hiç var olmamış ki… Bu olmayan kavram üzerine hangi kavramı inşa edersen et yıkılır, zaten yıkılmış, yıkılıyor da yıllardır. Din, dil, ırk kavramları insan hakları olmadıkça ateş topu gibi büyüyor. En gelişmiş ülkelerin dilinden insan hakları ikilisi düşmüyor, küçümsüyorlar başka ülkeleri ama onların da sömürdükleri toprakları görüyoruz işte, bu kaosla yıllardır nasıl beslendiklerini…
İnsan hakları 4000 yıllık Hammurabi kanunlarından Antik Çağı düşünürlerine kadar tartışılmış ancak o zaman da kutsal metinler dönemin temel düşünsel referanslarıymış zaten. Kölelik, itaat, uzlaşmazlık, ırk, cinsiyet ayrımcılıkları hep meşrulaştırılmış. Platon bile “Devlet Adamı” çalışmasında köleleri pislik içinde debelenen hayvanlara benzetir, kadın ve erkek arasında ise büyük yaradılış farkı olduğunu belirtir; kadının aleyhine tabi. Hatta Aristo daha da ileri gider, “Politika” adlı çalışmasında erkek doğası itibariyle üstün ve yönetici; kadın aşağı ve yönetilendir; köleler ve hayvanlar özgür varlıklar değildir ve mutluluktan pay alamazlar der. Yani insan hakları bu dönemde de hiç var olmamıştır. Sonra kutsal savaşlar… Korkunç bir hoşgörüsüzlük ortamı… Belki zayıf olmakla birlikte Roma ve Antik Yunan Döneminde İnsan haklarından az da olsa bahsedilebilir, atlamamak lazım; Stoacı ve Epikürcü okulun kurucuları Finikeli Zenon ile Epikuros'un öğretilerinde ilk izlerini görebiliriz insan haklarının. Sonra Cicero var, Seneca, Marcus Aurelius var; doğal hukuk ve doğal hak kavramına gelen düşünce yolunu açmaya çalışan düşünürler.
Her bireyin insan olarak doğması nedeniyle, doğuştan elde edilen haklar olan insan hakları; din, dil, ırk, cinsiyet, coğrafya, kültür farkı tartışmasız, tüm insanların sahip olması gereken, doğuştan hak ettiği haklardır, temelinde yükselir. İnsan haklarının temel amacı, insanın insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesi, onurunu küçük düşüren her türlü koşuldan uzak bir hayat kurması koşullarını yaratmayı amaçlar. İnsanlığın başlangıcından itibaren böyle bir dünya göremeden zaten ortaçağa girildi. Yani insan haklarının en karanlık çağı, kölelik, din adına korkunç engizisyon işkenceleri, yakılmalar, cadı avları, halkın gözü önünde asılmalar… Magna Carta bile Yurttaş Hakları düzenleyici bir belge olmasına rağmen erkeğin hakkının terimini kullanıp kadını görmezden geldi. Magna Carta derebeylerin mülkiyet haklarını düzenlemiştir o kadar. Sonra Aydınlanma Çağı geldi. İtalyan Cesare Beccaria 26 yaşında yazdığı “Suç ve Ceza Üzerine” adlı çalışmasında İnsan Hakları ile ilgili cesur söylemlerde bulundu.
Ve Thomas Paine’in cesur hikayesi… “İnsan Hakları” kitabının yazarı, yazdığı için mahkemede yargılanan müthiş adam. Aslında yargılananın Paine değil, insan haklarının olduğu bir dava… Napolyon şöyle der hakkında “Yeryüzünün her bir kentine Thomas Paine'in saf altından yapılmış heykelinin dikilmesi gerekir.” Napolyon demiş bir de bunu!
Sonra Kant var, hakkında binlerce makale yazılan, insanın temel haklarını özgürlük, eşitlik, bağımsızlık olarak tanımlayan filozof. Önce Thomas Hobbes vardı, atlamayalım, Leviathan çalışmasında insan hakları üzerinde Tanrı da dahil hiçbir makamı tasarruf hakkı tanımayan… Burjuva toplumun taleplerini dile getirmiş olan Locke var.
Sonra da zaten Sanayi Devriminin gelmesiyle hiç yol kat edememiş insan hakları daha da çıkmaza girer. İşçi sınıfı yaratılır. Ondan sonraki süreci de hepimiz biliyoruz; ulus-devletler dönemi… Etnik, dinsel, dilsel savaşlar. İmparatorluklar dağılır, birçok etnik grup kendini yapay ulus devlet sınırları içinde azınlık olarak bulur. 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşında 60 milyon insan ölür. Sömürüye demokratik yanıt Çağdaş İnsan Hakları açılımı ile başlar. Birleşmiş Milletler sözleşmesi ve ardından gelen bir sürü sözde sözleşme… Sonra da işte, ekonominin küreselleşmesi “Soğuk Savaşı” bitirir ama en gelişmiş ülke ekonomilerinin sosyal hakları baskı altına alınması ile sonuçlanır bu da. İnsan hakları ihlalleri ve baskı cesaretlendirilir. Çünkü emeğin baskı altına alınması çok uluslu şirketler için yatırım ortamında kolaylık sağlar.
Şu an da, geçmişte olduğu gibi savaş ortamında kazanan tek gerçek vardır; o da silah ticaretidir. En körüklü ateş de din merkezlidir. Çünkü Marx’ın da dediği gibi ve hala geçerliliğini koruyan “Din halkın afyonudur,” sözünün günümüzde hala korkunç gerçeği var. Bize de burada, ekrana bakarak ah vah çekmek düşüyor, hep de düşecek. İnsanlığımızdan utanmakla kalacağız. Fotoğraf paylaşıp böyle bir şeyler karalayıp arınmaya çalışacağız. “İnsanların ortak değerleri zannedildiği gibi din, dil, ırk, bayrak değil; acı, keder, sevinç, aşk gibi kavramlardır” demiş Kieslowski. Ne de güzel söylemiş. Günümüze geldik. Nerede insan hakları? Yok! Nerede şu yanı başında silah, kameraya şaşkınlıkla bakan küçük çocuğun yaşama hakkı? Yok! Hiçbir zaman da var olmayacak…
Biriz Aydinç Öztüzemen
Leviathan okumak için : https://www.bkmkitap.com/leviathan-129739?gclid=CjwKCAjw1uiEBhBzEiwAO9B_HYTJsmwMadjPLDBpK-rm6kXKOP2ioFPemKul9nIwUbviya34L61EBhoCyTkQAvD_BwE
Thomas Paine ile ilgili ayrıntılı bilgi : https://tr.wikipedia.org/wiki/Thomas_Paine
Cicero ile ilgili ayrıntılı bilgi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Cicero
Cesare Beccaria- Suç ve Ceza Üzerine okumak için: https://www.idefix.com/Kitap/Suclar-ve-Cezalar-Hakkinda/Cesare-Cesare
Comments