Elinin körü diye bitirmişti daha geçen gün okuduğum kitabını Marquez. 1961 yılında yazdığı ikinci kısa romanını; Albaya Mektup Yazan Kimse Yok...Ege Üniversitesinde Dişçilik Fakültesi'ne doğru yürürken kızımla bir homeless seslendi arkamızdan, çöpün yanında bulduğu bu kitabı uzattı bize: Atmışlar, almak ister misiniz? Hemen aldım tabi, baktım okumamışım. Düşündük kim niye çöpe atar ki bir kitabı, hele ki böylesini...Sonra aklıma istatistikler geldi ülkemizde okuma oranı ile normal dedim, yürüdüm.
Hayatını iki kelime ile özetlemişti albay : Elinin körü!
Geleceğini bir horoza bağlayan, kendisine bağlanmasını umduğu maaşı umutla bekleyerek beş yıl boyunca postaneye gidip gelen albayın hazin, acınası, trajikomik hikayesi. Gabriel Garcia Marquez'in kalemini çok iyi anlatan hikayesi...
Bu eserinden beş yıl sonra gelen Yüzyıllık Yalnızlık onun en çok okunan, adına yapışmış romanını anlatmaya ise kelimeler yetmez. Büyülü gerçeklik üzerine yazılmış gelmiş geçmiş en iyi eser.
Sonra Kırmızı Pazartesi romanı var Garcia'nın; filme de çevrilen, tiyatro eserine de. Seçimlerle, kaderle, kader ötesi ile özetlenecek bir hikaye.
Rahat uyuyacaktır kuşku yok. Bu kadar sağlam eserler bırakan bir adam için aksi düşünülemez diye düşünüyorum.
コメント