Cuma akşamı eve girip pazartesi sabahı çıkan ben dün öğlen iki ile yedi arası bu ritüeli bozdum. Çünkü müthiş bir davet aldım. Aslında söz aldılar benden kimseye anlatmamam için; o sebeple çok ayrıntıya giremeyeceğim. Bir kulüp daveti diyelim, işin içinde sinema var diyelim, yeni tanıştığım iki süper tatlı kadın diyelim, iki sevgili dost diyelim... Sırrın sebebi ise malum, sayıyı arttırıp işin keyfini bozmamak.
Çok keyifli bir evdeydik ilk günümüzde. Orman kıyısında, bahçe içinde, kocaman ama sıcacık, karakteri olan bir ev.
Yedik,içtik, seyrettik, tartıştık.
İlk filmimiz yanımda getirdiklerimden, MUSIC WITHIN idi. İkinci film ise herkes seyretmiş olmasına rağmen Kaybedenler Kulübü idi. Onu da sonra yazarım.
Film senaristlerinin hakkını yemek istemem ancak bir filmi seyrederken alınan haz, bittiğinde bıraktığı iz kesinlikle yönetmenin başarısı. En orjinal senaryo kötü bir film haline gelebiliyor. Aynı şekilde basit bir senaryo müthiş bir filme dönüşebiliyor.
Music Within (2007) gerçek bir hikaye.
Yönetmen: Steven Sawalich
Oyuncular:Ron Livington (American Dad, Sex and the City'den hatırlarsınız) , Melissa George, Micheal Sheen
Bir kaç düşükten sonra dünyaya gelmiş, aklı kaybettiği bebeklerinde kalıp doğan çocuğu ile hiç ilgilenmeyen hatta her yıl bu ölen çocuklarına ayrı ayrı, gününde yaş günü yapan depresif bir annenin oğlu Richard Pimentel.
Bir ara annesi tarafından terk ediliyor, bu arada boşanıyorlar, sonra tekrar geri alınıyor. Tam babası ile yakınlaştığı zaman onu da trajikomik bir sebeple kaybediyor. Sonra büyüyor, Vietnam'a savaşmaya gidiyor.
Orada, büyük bir patlamada sağır oluyor. Sağır olmak bir yana sürekli bir çınlama duyuyor içinden.İşte mücadelesi burada başlıyor.Kendi gibi Vietnam gazisi arkadaşlar ediniyor ve engelliler için çalışmalara başlıyor.
Biz engelliler en çok fark edilmek isteriz.Bana baktıklarında, ne gördüklerini bilirsin.. Hiçbir şey! Görmezden gelirler. Beni görmezden geliyorlar çünkü onların hissetmesini sağladığım insanlıktan çok rahatsız oluyorlar...
Film güzel miydi?Evet ama bir şeyler eksikti. Hızlı geçişler vardı.Esasında hikaye gerçek olunca hele ki bu tarz hikayelerde güzel çirkin demek bana garip geliyor. Burada da müthiş bir başarı hikayesi var. Richard Pimentel o yıllarda engelli mücadelesi başlatıyor ve filmde çok görmesek de iyi bir mücadele veriyor. En sonunda baba Bush engelliler yasasını çıkartıyor ve Amerika'da şehirler engellilerin kullanımı için baştan ele alınıyor. Yani, bizde yeni başlayan mücadele orada doksanlı yıllarda başlamış ve günümüzde bayağı yol almış durumdalar.
İnsan bu filmi seyredince için için hayıflanıyor.Çok da zor değil. Kutsal bir hedefte yürümek harika.Ancak muhakkak ki bir tetikleyici lazım, bu da bir gerçek. Risk almak lazım. Nelson'un dediği gibi: Hayatınızda hiç başarısızlık hikayesi yoksa risk de almamışsınız demektir. İçinizdeki müziği dinleyin, zaman geçiyor.
Comments