top of page
  • Yazarın fotoğrafıBiriz Aydinç öztüzemen

Saklı

Yüreğimizin en derinlerine sıkıştırdığımız, üstünü de kat kat örtmeye çalıştığımız şeyler ne kadar saklı kalabilir?


Öylece dursak, unutsak, kimseye anlatmasak, gömsek karanlıklara; yaptıklarımızın yükünü üzerimizden atabilir miyiz?

Cache’yi izledim üçüncü kez, gözümden daha önce kaçmış üç beş önemli ayrıntı yakaladım ve bir kez daha Michael Haneke’ye şapka çıkardım.


Film 2005 yapımı.

Konuyu kısaca aktarayım: Anne Laurent’in (Juliette Binoche) ve Georges (Daniel Auteuil) evli bir çift. Pierrot (Piercik) isminde bir oğulları var. İşlerinde başarılılar, zenginler ve son derece entelektüel, sosyal, kültürel bir yaşamları var. Bir gün evlerinin önünde isimsiz paket bulurlar. Ağzından kan gelen bir yüzün, sanki bir çocuğun yaptığı resmine sarılmış bu videokaset aileyi telaşlandırır. Kasette sabit bir kameradan evlerinin tüm gün kayda alındığı görülür. Kasetler çoğaldıkça sır ortaya çıkmaya başlayacaktır.


Bu filmi kesinlikle irdeleye irdeleye izlemek lazım. Örneğin Georges burada Fransa. Güvenli yaşamı, geçmişe gömdüğü sırrı/ yaptığı bir bencillik nedeniyle korku dolu bir geleceğe dönüşüyor. Fakat hala ama hala türlü bahanelerle gerçeği saklıyor-cache’liyor-

Diğer karakter ise Majid yani Cezayir… Acılar içinde, mağdur ama her şeye rağmen gerçek…


İzliyor, üzülüyor ve düşünüyorsunuz.

Hatta bu film insanın içine oturuyor.

Film bittiğinde, başta kaseti kimin gönderdiğini bulmak için meraktan çatlarken sonunda bu sizi zerre kadar ilgilendirmiyorsa, iyi ki izlemişsiniz, Haneke’yi anlamışsınızdır demektir.


Ancak, şayet anlatılanlar tanıdık geldiyse; sizi yatağınızdan/ uykunuzdan kan ter içinde fırlatan bir cache’niz varsa da sakın izlemeyin…

bottom of page